Kategoriler

MURAT HASAN KAHYAOĞLU

İmanda Netlik ve İlk Öğretmen Mus'ab bin Umeyr'in Mücadelesi

 

Peygamberimizin Sahabe’si hayatlarında dünyanın çok çeşitli iştah çeken celbedici nimetlerini terk ettiler. Kamil imanın lezzetini tattılar.Onlardan ilk aklımıza gelen öğretmenlerin efendisi Hz. Musab (ra)’dır  . Geçici olanları verdi baki olanları aldı. Ömrünü ve adını gönüllerde de baki kıldı. Müslüman olmadan önce gıpta edilecek bir hayatı vardı. Birçok insanın sahip olmak istediği bir hayatı yaşıyordu. Bir defasında Hz. Peygamber de onun hakkında şöyle buyurmuştu: "Mekke'de Mus'ab b. Umeyr'den daha güzel giyinen, daha yakışıklı ve nimetler içinde yüzen başka bir genç görmedim"(İbnSa'd,et-Tabakâtü'l-Kübrâ,Beyrut1960,III,116).
 

Tabiri caizse bir eli yağda bir eli balda idi. Tebliğ kendisine ulaşır ulaşmaz Dar’ul Erkam’a icabet etti. Fakat kendisinin sabrı kuşanacağı zor günler onu beklemekteydi. Bakiye talip olmak bedel ödemeyi gerektiriyordu. Ailesi Müslümanlığını haber alır almaz, onu aç ve çıplak bıraktılar psikolojik baskılar uyguladılar. Davasından dönmedi, duruşunu hiç bozmadı. Zira iman kalpte yer etti mi kendisinden başka hiçbir şey bırakmıyordu. Dünyaya ait bütün sevgiler, yakınlar, dostlar onun uğrunda feda edilmişti. Artık onun için arkaya bakmak yoktu. Çünkü İslam’ın gür sedası yükseliyor. Hz Mus’ab(ra) da ben o sevdayı nasıl yayarım derdindeydi. Şeytan ve nefsin en fazla galebe çaldığı gençlik çağındaydı. İslam’ın haram kıldığı birçok şeye ulaşması çok kolaydı. Olanca cazibesi ile dünya ona kucak açıyordu. Ama artık eskisi gibi hiçbir lezzet ona tat vermiyordu, hiçbir gösteriş onu cezp etmiyordu. Zira eşyanın hakiki yüzünü görmüştü. İşte bu yüzden O konfor içinde büyümüş delikanlı gitmiş, imanından asla taviz vermeyen,duruşu net bir mücahit gelmişti.

 

Ailesinin oda hapsinden kurtularak Habeşistan ‘a hicret edenlerle beraber hicret etti. Diğer muhacir kardeşleriyle birlikte Mekke'ye dönecek, sonra yine Hz. Peygamber(s.a.v)'in hicret etmelerini emrettiği sahâbîlerle birlikte ikinci defa Habeşistan'a hicret edecektir.

 

            Mus'âb(ra) Habeşistan'dan döndükten sonra annesi onu yine hapset­meye çalıştı ve şöyle seslendi: Defol! Artık senin annen değilim» diyor, oğlu da annesi­ne yaklaşıp: «Anneciğim! Ben sana iyilik ediyorum, sana acıyorum. Allah(cc)'tan başka ilah olmadığına, Muhammed(s.a.v)'in onun kulu ve elçisi olduğuna şahadet et» diyordu. Anne evladını küfre, oğul ise annesini imana davet ediyordu. Gözyaşları içinde bu diyalogdan sonra annesinden ayrıldı.

 

            Demek ki İman demek imtihan olunmak demek,fedakârlık demekti.Hz.Musab(ra) imanda net olmanın örneğini,önderliğini bu imtihan merhalesinde başarı ile sergilemişti.

           

            Bir gün o, Rasûlüllah'ın (s.a.v.) yanında oturmakta olan bazı Müslümanların yanına gitti. Onlar, Mus'âb(ra)'ı görür görmez, başlarını önle­rine eğip gözlerini yumdular. Bazılarının da gözlerinden yaşlar bo­şandı.

 

Çünkü onlar, Mus'âb(ra)'ı eski ve yamalı bir elbise giymiş olarak gör­müşlerdi. Bu onlara Mus'âb(ra)'ın Müslüman olmadan önceki halini hatır­latmıştı. Halbuki onun, Müslüman olmadan önceki elbiseleri bir bah­çenin parlak, zarif ve kokulu çiçekleri gibiydi...

 

Rasûlüllah (s.a.v.) onun gelişini, hikmetli, şükür ve sevgi ifade eden bakışlarla seyretti ve gülümseyerek şöyle dedi: «Bir zamanlar Mekke'de anne ve babasının yanında ondan daha rahatı yokken, şim­di şu Mus'âb(ra)'ı görüyorum. Ama o, bunların hepsini Allah(cc)'a ve Peygam­berine olan sevgisinden dolayı terketti...»(Sahabe hayatından tablolar- Dr.Abdurrahman Re’fet el-Başa)

 

Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde ‘Taleal- bedru aleynâ Minseniyyâti-ilvedâVecebe'ş-şükrüaleynâ Mâ deâ lillahi dâ' ’’ nidalarıyla karşılanması hiç şüphesiz Akabe biatları ve Hz.Musab(ra)’ın tebliğinin semeresiydi. O kutlu Nebinin ilk öğretmenlerindendi.

 

Medine’de daima dini öğretmekle meşgul olur ve halka Kuran okuturdu. Orada basiret ile Allah(cc)’ın dinine insanları çağırdı. Öğretmenliğini en güzel şekilde ifa etti.

 

 

            Evet onlar mallarını ve canlarını cennet karşılığında satıp rızaya eriştiler. Malı, canı kendilerine vereni tanıyıp O’nun uğrunda feda etmekten biran geri durmadılar. Hayatlarının sonuna İslam sancağını ellerinden düşürmediler.

 

Uhud savaşında Müslümanların bayrağı onun elindeydi. Müslümanlar son derece perişan bir vaziyette dağılmaktayken o dimdik ayaktaydı. Bir kafir ona yaklaştı ve bayrak düşsün Müslümanların yenilgisi ortaya çıksın diye kılıcı ile onun elini kesti. O bayrağı hemen diğer eline aldı, kafir hemen diğer elini de kesti. Musab(ra) bayrak düşmesin diye iki kolunu birleştirerek bayrağı bağrına bastı. Bunun üzerine kafir ona bir ok attı. Bu yüzden o şehit oldu. Ama yaşadığı sürece bayrağı düşürmedi. Ondan sonra yere düşen bayrağı hemen başka bir sahabi kaldırdı. Musab(ra) defnedileceği sırada üzerinde vücudunun tamamını örtmeyecek kadar sadece bir bez parçası vardı. Baş tarafı örtülse ayakları açılıyor, ayakları örtülse baş tarafı açılıyordu. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ‘’Baş tarafı bezle örtülsün ayaklarına da izhir otu konulsun’’ buyurdu. (Buharî, Cenâız 27,Fezail-i A’mal –Muhammed Zekeriyya Kandehlevi s.90)

 

            Elbette gayba inanmayan ve gabya inanmada zafiyetleri olanların gözünde kötü bir son gibi görünür Hz. Musab(ra)’ın şehadeti. Zira bedeninin tamamını örtecek bir kefeni dahi olmadı, bu dünyayı o şekilde terk etti. Hatta onların gözünde çok acıklı bir tablodur belki de bu sahabinin sonu. Madde eksenli çalışan beyinleri aslında bu fedakarlıklara da bir mana veremeyecektir. Yazık ne kadar da yazık, halbuki gencecik bir yaşta hayatının baharında idi, diyeceklerdir.

 

Ahiret bütün ihtilafları ortadan kaldıracak, inanmayanları inkar edip alay ettikleri ateş, müminleri ise iman ettikleri güzellikler çepeçevre saracaktır.

 

            Hz. Mus'ab(ra) şehit edildiğinde kırk yaşlarında idi. Bir zamanlar zenginlik ve refah içinde yaşayan bu değerli insanı kefenleyecek bir örtü dahi bulunamamıştı. Hz. Peygamber(s.a.v), yanına geldiğinde Mus'ab b. Umeyr(ra) eski bir hırkanın içinde saçları dağılmış, vücudu ise kılıç ve mızrak darbeleriyle parçalanmış bir durumda yatıyordu. Hz. Peygamber(a.s) üzüntülü bir halde şunları söyledi: "Seni Mekke'de gördüğümde, senden daha güzel giyinen, senden daha yakışıklı kimse yoktu. Şimdi ise, kefen olarak sarılmış hırkadan başın dışarıda kalıyor." Sonra onun için de bir kabir açtılar ve o mübarek sahabiyi de Uhud şehitleri arasına defnettiler. Peygamber (s.a.s)'in ne kadar üzüntülü olduğu yüzünden okunuyordu. Mus'ab(ra)'ın mübarek naşının başucunda oturarak, Uhud şehitleri hakkında nazil olduğu bildirilen şu ayeti okudu: "Mü'minlerden öyle er kişiler vardır ki, Allah(cc)'a verdikleri sözde sadakat ettiler. Kimi adağını ödedi şehid oldu. Kimi de (şehit olmayı) bekliyor. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler" (el-Ahzab 33/23). Sonra Hz. Peygamber(s.av) diğer sahabilere, şehidlere yaklaşıp selam vermelerini söyledi ve verilen selamların şehitler tarafından alınacağını ifade etti ( (İbn Sa'd, et-Tabakâtü'l-Kübrâ, Beyrut 1960, III, 121)

 

Evet, onlar sözlerini yerine getiren yiğitlerdi. İnandıkları dava uğrunda canlarını verdiler. Kendilerine gideceği makam gösterildiğinde tekrar dünyaya gelip yine şehit olmayı arzu edecek olan şehitler kervanına katıldılar. Sözlerinden caymadılar ökçeleri üzerine basıp yeryüzünde ağırlaşmadılar. Ne arkalarına, ne arkada bıraktıklarına ne dünyanın süsüne ne düşmanın olanca gücüne baktılar. Nefis ve şeytan onları verdikleri sözden caydıramadı.

 

            Şehit düşünce Resulün(s.a.v) selamına muhatap oldular cennette ise Allah(cc)’ın selamına. Hiç şüphesiz iman bedel ödemeyi gerektiriyor. Dolayısıyla müminler bedel ödemeye hazır neferlerdir. Bütün hücreleriyle sadece Allah(cc)’tan korkan, cihadı benliğine yedirmiş bedel ödeme sırasını gözeten erlerdir.

 

                        Hz.Musab radıyallahu anh’ın hayatından çıkarabileceğimiz dersler

*Muhacir kelimesi onunla özdeştir adeta. İlk hicreti şirkten tevhide olmuştur. Daha sonra Habeşistan’a hicretleri ve nihayet Medine’ye hicreti. Bu İslam öğretmeni Allah(cc)’ın dini için hicretin adeta timsalidir. Zira o bir öğretmendir. Çölleşmiş kalplerde güller dermesi gerekmektedir. O yüzden  muhacir olmalıdır. Gerçek yiğitler yani sözlerini yerine getirenler haramlardan helallere göç edebilen gençlerdir, günümüzün Musabları.

*Elbette Efendimiz Sallahu Aleyhi Vesellem’in onu öğretmen olarak ataması ondaki güzel sıfatlardan kaynaklanıyordu.Net bir imana ve tebliğin inceliklerine haiz olan Hz.Musab radiyallahu anh o zamana kadar nazil olmuş bütün ayetleri ezbere biliyordu.Genç yaşına rağmen Medine’nin liderlerine ince ve zarif bir üslup ile hitap etmiş ve öncelikle onların akıl ve gönüllerini fethederek işe başlamıştır.Ne mutlu o kimselere ki İslam’ın öğretmenliğini basiretle yüklenen Musablara…

مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللّٰهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضٰى نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدٖيلًا

“Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah(cc)’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.’’ (Ahzab-23)

 

Ayetinde de buyrulduğu üzere o vefanın timsallerindendir. O sözün sonunda ölüm dahi olsa karalılıkla davasına inanarak yürüyen bir gencin portresini zihinlerimize kazır Hz.Musab(ra).

 

*İmanları uğrunda en yakınları ile imtihan edilenlerin de modeli olmuştur Hz. Musab(ra) annesinin hakaretlerine karşı hiçbir zaman saygı ve merhametle muameleden ödün vermemiş. Bu konuda İbrahimi bir duruş göstermiştir. Babası kendisini azarladığında:

يَا اَبَتِ اِنّٖى اَخَافُ اَنْ يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِيًّا

Babacığım! Doğrusu ben, sana, çok esirgeyici Rahmân tarafından bir azabın dokunmasından, böylece şeytana bir dost olmandan korkuyorum.” (Meryem-45)

قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَ سَاَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبّٖى اِنَّهُ كَانَ بٖى حَفِيًّا

‘Selâm sana, senin için rabbıma istiğfar edeceğim, çünkü o bana çok lütufkârdır’dedi (Meryem-47)

Ayetlerinde buyrulduğu üzere Hz. İbrahim nazik bir dil şefkat dolu bir kalple karşılık vermiştir.

 

*Hz.Musab(ra) radıyallahu anh yaklaşık on sekiz yaşlarında Müslüman oldu kırk yaşlarında şehit oldu. Nefsin galebe çaldığı bir dönemde,  mücadeleden mücadeleye koşulan bir gençlik çağı. Öyle ki şehit olurken bile İslam sancağını yere düşürmeme mücadelesi devam etti. O gençlik çağının enerjisini en güzel davaya feda etti. Bu yüzden boşa geçirilecek bir anı boşa söylenecek bir sözü yoktu.

 

 Cenab-ı Mevla şefaatinden bizi mahrum kılmasın. Amin

 

DEĞERLENDİRME(Celal KARAGÜZEL)

 

Murat Hasan KAHYAOĞLU

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Özet
:
Mus'ab bin Umeyr
X
05421840164