KAFKAS DİRENİŞİNİN EFSANE KOMUTANLARI;
ŞEYH ŞAMİL VE ŞEHİD CEVHER DUDAYEV
Şeyh Şamil'in Hayatı ve Cihadı...
Kuzey Kafkasya’nın "Çarlara baş eğmeyen Mücahid’i.
Büyük oluşlara sahne olan, 18 ve 19. asırlar İslam âleminin serhad boylarından Kuzey Kafkasya 'da büyük bir hürriyet ve istiklâl mücadelesinin verildiği asırlardır. Tarih, batı sömürgeciliğinin dünyayı sardığı bu dönemlerde kuzeyden gelen bir başka emperyalizm tehlikesine karşı direnen bir ulusun macerasına şahid olmuştur.
Milletlerin içinde bulundukları tehlikeler, zorluk ve musibetler kendi kahramanlarının yetişmesinde önemli âmillerdir(sebepler). Bir milletin varoluş mücadelesini verdiği dönemin yoğurduğu, pişirdiği ve çelik gibi bir mücadele ruhu kazandırdığı kimsedir İmam Şamil. Kafkas-Rus savaşlarının destanlaşan mücahidi İmam Şamil'de bu zorlukların ortaya çıkardığı kahraman şahsiyettir.
18. Asır sonlarında Kafkasya'da cihad ruhunu ateşleyen büyük insan Şeyh Mansur; "Ben yalnız hazırlamaya memurum, benden sonra biri çıkacaktır ki, işte o icraya memurdur" derken müjdelediği İmam Şamil idi. Gerçekten de İmam Şamil küçüklüğünden beri bu davaya hazırlanmıştı. Çocukluk arkadaşı Gazi Muhammed ile birlikte Şeyh Cemalettin Efendi'den Tefsir, Hadis, Siyer-i Nebi, Tarih, Hesap, Hendese ve Gramer dersleri almış, bu konuda da kendisine en büyük yardımı Şeyh Cemalettin Efendi'nin kalfası, kendinden dört yaş büyük Gazi Muhammed yapmıştı. Şeyh Cemalettin küçük Şamil için "Bu küçük, yarınların çok büyük adamı olacak" demiştir.
Şamil büyüyecek, İmam seçilecek, vatanın selameti, milletin menfaati için Ruslarla geçici olarak yapılan antlaşmada Ruslara rehin olarak verdiği gözü kadar sevdiği oğlu Cemalettin, on beş yıl sonra geri döndüğünde, bir münasebetle babasının Çar’ın hâkimiyetini tanıyarak onunla bir anlaşma yapmasını istediğinde, İmam Şamil gazaba gelecek ve oğlunu azarlayarak:
-Senin bu sözlerinden sonra gazâvat ilan edeceğim ve Ruslarla son nefesime kadar çarpışacağım. Sende artık çekil karşımdan, bir daha benim gözüme gözükme! diyecek, tam on beş yıl hasretiyle yanıp tutuştuğu oğlunu sürgüne gönderiverecekti. İmam Şamil sürgüne gönderdiği oğlunun yakalandığı hastalıktan can vermek üzere iken görebilecekti.
Kafkasya da en yaygın tarikat olan Nakşibendî tarikatının müntesibi olan İmam Şamil, zamanla şeyhlik makamına yükselir. Etrafında kendisine büyük bir sadakatle bağlı binlerce müridi vardır. Nakşî tarikatı onunla Kafkasya da asli hüviyeti ile gerçek bir dinamizm kazanmıştı. İmam Şamil in müritleri cihad ruhu ve Allah(c.c) aşkı ile öylesine dolu idiler ki, savaş meydanlarında kılıçlarının şakırtıları ile tevhid ve kelime-i şehadet sesleri hem-ahenk düşmana saldırıyorlardı. Onların bu halleri daha sonra "Kafkasya da Müridizm Hareketi" olarak bilinecek ve eserler yazılacaktır.
İmam Şamil kuvvetli bir hatip, kahraman bir savaşçı idi. O 1834 yılında İmam seçildiğinde, Kuzey Kafkasya halkının Ruslarla olan mücadelesi en yüksek dereceye çıkmıştı. Şamil, İmam seçilir seçilmez aralarında anlaşmazlıklar bulunan kabilelerin birleşmesini ve anlaşmasını temin etmiş, kabileler arasında uzun zamandır süre gelen düşmanlıkları sonlandırmış, bütün dünya tarafından "Çarlara baş eğmeyen dağlı" unvanı verilecek ve Kuzey Kafkasya’nın efsanevi kahramanı haline gelecektir.
İmam Şamil'in askeri dehası karşısında, dünyanın sayılı harp akademilerini bitiren şöhretli generaller diz çökmüş, çaresiz kalmış, unvanlarını kaybetmiştir. İmam Şamil; "Kafkasyalı bir çocuğun asılması, yüz Rus askerinin sağ kalmaması demektir." Diyerek saldıran, köyleri yakıp yıkan, kadın ve çocukları kurşuna dizen Rusları bozguna uğratmış, Kuzey Kafkasya halkının bu hürriyet ve istiklal mücadelesine hayran kalan Karl Marx bile 1848 de hayranlığını şöyle dile getirmiştir; "Hürriyetin nasıl elde edilmesi lazım geldiğini Kafkasya halkından ibretle öğreniniz, hür yaşamak isteyenlerin nelere muktedir olduğunu görünüz, milletler onlardan ders almalıdırlar".
Moskova'da Çar 2. Aleksander tarafından büyük bir hayranlıkla ve iltifatlarla karşılandı. Bir yemek esnasında Şamil'i seyreden Çar, herkesin duyabileceği bir sesle: "Korkarım İmam bu gidişle bizi de yiyecek!" dedi. Şamil pek oralı olmadan şöyle cevap verdi: "Hiç korkmayın, sizi yemeyeceğim, çünkü dinimizde domuz eti yemek yasaktır."dedi.
İmam Şamil, yanındaki yüz kadar müridiyle bir müddet İstanbul da ikamet eder, niyeti mukaddes topraklara gitmektir. İstanbul da bulunduğu sıralarda, Onun Cuma namazları için camiye gidişleri büyük bir olay olurdu. Bir ara Sultan Abdülaziz ile sohbet ettiklerinde: "Eğer ecdad-ı izamınız bu noktadan Kafkasya Müslümanlarına yardım etse idiler, şimdi vaziyetimiz böyle olmaz, boynumuz bükülmez, biz de bir yetim ve öksüz menzilesine düşmez idik." serzenişide bulunur. Sultan Abdülaziz bu sözler karşısında bir müddet susacak ve daha sonra Rusya ile komşuluk esasları ve endişelerinden dolayı yardım edemediklerini ifade etmesi üzerine; Şeyh Şamil şu dikkate değer cevabı verecektir: "Zat-ı Şahaneleri şuna emin olsunlar ki, Çarlığın ihtirasları günün birinde istese de istemese de Devlet-i Aliyyenizi kendisi ile karşı karşıya getirecek, belki bu cihad bütün İslam dünyası içinde bir Cihad-ı Mukaddes olacaktır."
Şamil daha genç yaşlarında iken ciddi çalışmaları, spor aktiviteleri ve kahramanlıkları ile adından sözettirdi. Şamil sadece asker kişiliği ile tanınan biri değildi. Uyguladığı başarılı harp taktiklerinin yanısıra adli, idari ve sivil bir devlet mekanizması geliştirdi. Medreselerdeki tedrisata ehemmiyet verdi, fikir ve san'at sahasında büyük adımlar attı. Tarihteki en büyük gerilla lideri sayılan Şamil 4 Şubat 1871'de yetmiş dört yaşında Medine'de vefat etti. Cennet-ül Baki mezarlığına defnedildi.
CEVHER DUDAYEV
"Haksız gücün karşısında, güçsüz hakkın yanında olmak benim imanımdır" diyerek Şeyh Şamil'in bıraktığı yerden mücadeleyi başlatmış ve Ruslara meydan okumuştu.
Her anı acı her anı çile ve kahır dolu bir hayata rağmen yılmadı, zorluklara ve yokluklara karşı direnmesini bildi. Küçük bir orduyla dünyanın süper gücüne sahip kızıl orduya karşı savaşmak elbette kolay değildi. "Haksız gücün karşısında, güçsüz hakkın yanında olmak benim imanımdır" diyerek Şeyh Şamil'in bıraktığı yerden mücadeleyi başlatmış ve Ruslara meydan okumuştu.
"Üzerimdeki üniformam kefenim, şehadete talibim. Şehitliği rütbe ve şeref kabul ediyorum. Kanımın son damlasına kadar ülkemin bağımsızlığı ve milletimin hürriyeti için savaşmaya hazırım''. Böyle diyordu Çeçenistan'ın kahramanı, devlet başkanı, cesur Çeçenlerin cesur komutanı... Talih, Asya steplerinin yüzüne o büyük komutanla, Dudayev'le gülmüştü.
Silahça ve sayıca çok kuvvetli Rus askerlerine karşı bir avuç yiğitle, Şeyh Şamil'in bıraktığı yerden mücadeleyi başlatmış ve Ruslara meydan okumuştu. Bu meydan okuyuşun arkasında bir kahraman olmalıydı. Büyük savaşlar büyük kahramanlar isterdi çünkü. Çeçen savaşı da dünyaya gözü kara, yüreği özgürlük ateşiyle yanan bir kahraman tanıttı. O kahraman herkesin ardından ağladığı Şehid Cevher Dudayev'di. Evet... Kafkasya'daki Mukaddes Gazavat'ı tanırken ilk önce bu gazavatın keskin kılıcı, büyük komutanı Şehid Cevhar Dudayev'i tanımak lazım. Musa oğlu Cohar (Cevher Dudayev)'in hayatı ve mücadelesini elbette yazmak zor. Çünkü bu konuda döküman yok denecek kadar az. Ancak onu ziyaret ederek hayatını ve mücadelesini kendi ağzından dinlemeyi bana nasip ettiği için yüce Allah(c.c)’a şükrederken aziz şehide rahmetler diliyorum.
"Ben o acı dolu günlerin, o insanlık faciası sürgünün çocuğuyum"
Evet, her anı, acı her anı çile ve her anı kahırla dolu bir yaşama rağmen yılmadı, zorluklara ve yokluklara karşı direnmesini bildi. Sabır ve kararlılıkla yürüdü ve Kızıl Ordu’da general olmayı başardı. Ancak O, milletine reva görülen sürgünleri, zulümleri baskı ve toplu katliamları hiç unutmadı. Acılarını içinde gizledi sabırla gelecek günü ve o anı bekledi. Ve o gün ve o an geldiğinde milletinin önüne çıkarak haykırdı: "Şimdi bayrak açmanın zamanı, şimdi özgürlük için bedel ödeme zamanı, şimdi bağımsız Çeçenistan'ı kurma zamanı, kısacası şimdi din, hürriyet ve vatan için ölme zamanı" diyordu. Tüm engelleri aşarak Rus kuşatması altındaki Çeçenistan'a varışımın ilk günü onunla gittiğim Şali Şehri'nin Kuzey Cephesinde buluştum. Cephelerde direniş hakkında bilgi almak ve askerlerine moral vermek üzere geldiği cepheleri denetlerken bir yandan da bize Çeçenlerin Ruslara karşı verdikleri 400 yıllık hürriyet mücadelesinden örnekler vererek günümüzde yaşananlarla bağlantı kuruyordu.
Çeçenlere reva görülen sürgünü anlatırken gözleri doldu ve boğazı düğümlendi. Sıkılmış yumruğunu havaya kaldırarak, "Ben o acı dolu günlerin, o insanlık faciası sürgünün çocuğuyum. Milletime yapılanları hiç mi hiç unutmadım ve unutmayacağım".
İleriyi gören, imanlı bir komutandı
"Savaşa karşıyım ancak haksızlığa karşı savaşmak karakterimdir" diyerek başladığı bir konuşmasında "Bana göre haksız güç zulümdür, güçsüz hak ise mağdurdur. Haksız gücün karşısında, güçsüz hakkın yanında olmak benim imanımdır. 13 yılım sürgünde geçti. Baskılar, açlık ve sefaletin yanında sürgünde vatandan ayrı kalmanın verdiği ıstırabı hep içimde hissettim. Ben o ruhla yetiştim ve hayatımın her anında milletime yapılan bu zulmü hep hatırladım".
O, ileriyi gören tecrübeli bir devlet adamı, imanlı ve çok cesaretli bir komutan idi. Ateist eğitimin verildiği askeri okullarda yetişmesine rağmen dini inancını ve Çeçen kültürünü gizlemesini ve korumasını başaran azimli ve kararlı bir kişiliğe sahipti. Yine kendisini ve aldığı eğitimi şöyle anlatıyordu: "Ben ateist bir eğitim aldım ve ateist bir ordu olan Kızıl Ordu’da generalliğe kadar yükseldim. Burada size bir tarihi hakikati nakledeyim. Okul öncesi çok iyi bir terbiye aldım. Sürgünde olduğumuz o yıllarda neden anavatandan çok uzaklarda olduğumuzu, sürgün edilişimizi ve halkımıza yapılan zulmü rahmetli anam başta olmak üzere büyüklerimden öğrendim. Çocukluğumda arkadaşlarımla oyun aralarında hep bunları konuşurduk. Aramızda hep anavatanı hayal eder mutlaka bir gün kendi vatanımızda özgür olacağımıza olan inancımızı söyleşirdik. Bugün o çocukluk yıllarımı hatırladığımda düşünüyorum... Bugün Çeçenistan'da olanlar geleceğin büyükleri olacak çocuklarımız nasıl değerlendirecek acaba? Bu işgali ve zulmü unutmayacakları bir gerçek! Ben müslüman olduğumu hiçbir zaman unutmadım."
"Yemin törenimi İslam'a göre yaptım"
Büyük komutan şöyle devam etmişti tarihi bir konuşmasına: "Namaz kılmasını ve Kur'an okumasını okul öncesi ve okul sırasında annem ve diğer büyüklerimden öğrendim. Düzenli bir dini bilgi almam imkânsızdı ve zaten yasaktı. Çocukluğumda geceleri yatakta annem okur ben tekrarlardım. Namaz sürelerini böyle öğrendim. Allah(c.c)'ın birliğine, Hz Muhammed Aleyhisselam'ın O'nun kulu ve resulü olduğuna kendimi bildim bileli iman etmiştim ve bu imanımı o günden bugüne Allah(c.c)'a çok şükür muhafaza ettim. Bu inancım sayesinde ateist okulların ve komünistlerin etkisinde kalmadım. İnanıyorum ki inanç insanların mücadele gücüdür. Toplumların birlik ve beraberliğini sağlar. Cumhurbaşkanı seçildiğimde kendime taraftar toplamak için değil, inandığım için yemin törenimi İslam'a göre yaptım ve Kur'an üzerine yemin ettim. Bu vesileyle yüce Allah(c.c)'a hamd ediyor ve bu iman ve inançla O'na kavuşmamı bana nasip etmesini niyaz ediyorum." Evet O, bunu diledi ve Allah(c.c) ona şahadeti nasıp etti. Aziz ruhları şad olsun.
KAFKAS DİRENİŞİNİN EFSANE KOMUTANLARI; ŞEYH ŞAMİL VE ŞEHİD CEVHER DUDAYEV’İN MÜCADELERİNDEN İZ DÜŞÜMLERİ
*Dava adamı davasına kesin bir imanla inanan ve hedefine kilitlenen kişidir.
*Hayatlarında ümitsizlik namına kırıntı bulunamaz.
*Kararlılık ve azim mücadelelerinde zirve düzeyine ulaşmıştır.
*Ölüm onları hiç korkutmadı. Zira ölüm sonrası hayata sevdalıydılar.
*Makam, rütbe, servet kaygıları hiç olmadı. Bulundukları makamları Allah(c.c)’ın dini uğrunda kullandılar. Duruşlarından asla taviz vermediler.
*Boyunduruk altında yaşamak onların karakterlerine zıttı.
*Kardeşleri için kendilerinden geçen, kendilerini unutan ‘insanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır’ prensibinden asla vazgeçmeyen bir yapıya sahiptiler.
*Allah’ın kendilerine verdiği kabiliyetleri son noktasına kadar onun dini uğrunda kullandılar.
*’Geceleri zahit, gündüzleri mücahit’ sözü hayatlarında can buldu.
*Hayatları ile gelecek nesillere örnek oldular.
* مِنَ الْمُؤْمِنٖينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللّٰهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضٰى نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدٖيلًا
‘’Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir’’(Ahzab-23) Ayetini düstur edinmiş sadık müminler olmuşlardır.
Murat Hasan KAHYAOĞLU
Yararlanılan kaynak:
Kafkasya'nın Kurtuluş Mücadelesi. Cafer Barlas. Kitabevi 1992. İst
Yeni şafak gazetesi,www.ikinciabdülhamit.com,www.cecenonline.com,www.kafkas.org.tr